| Tom is now in his prime. |
Tom şu an en güzel zamanında. |
 |
| You're in your prime. |
Hayatının baharındasın. |
|
| Tom is past his prime. |
Tom artık yaşlanıyor. |
|
| Tom is our prime suspect. |
Tom bizim ilk şüphelimiz. |
|
| Tom is in the prime of life. |
Tom hayatın gençlik döneminde. |
|
| Tom is in the prime of his life. |
Tom hayatının baharında. |
|
| One is not a prime number. |
Bir asal sayı değildir. |
|
| Tom is no longer our prime suspect. |
Tom artık bizim birinci dereceden şüphelimiz değil. |
|
| Winston Churchil was the Prime Minister of Britain during the Second World War. |
Winston Churchill İkinci Dünya Savaşı sırasında İngiltere'nin başbakanıydı. |
|
| Probably, the prime minister means 'politics based on religious values.' |
Muhtemelen Başbakan, "dinî değerlere dayalı siyaset"i kast ediyordur. |
|
| I need to spend less time at work and more time with my family. |
İşte daha az zaman ve ailemle daha çok zaman harcamam gerekiyor. |
|
| You haven't made as many mistakes this time as you did last time. |
Son kez yaptığın kadar bu defa çok hata yapmadın. |
|
| What time of year do you usually like to spend time on the beach? |
Yılın hangi zamanında genellikle sahilde zaman geçirmek istersin? |
|
| I still enjoy playing tennis from time to time. |
Zaman zaman tenis oynamaktan hala zevk alıyorum. |
|
| I had a hard time trying to get this report finished on time. |
Bu raporu zamanında bitirtmeye çalışırken zor bir zaman geçirdim. |
|
| Tom dreams of Mary from time to time. |
Tom zaman zaman Mary'yi rüyasında görüyor. |
|
| Tom gives me things from time to time. |
Tom zaman zaman bana bir şeyler verir. |
|
| You might want to try a little harder to be on time the next time. |
Gelecek sefer zamanında olmak için biraz daha çok çalışmak isteyebilirsin. |
|
| I do some work for Tom from time to time. |
Zaman zaman Tom için biraz iş yaparım. |
|
| It's time to go now. |
Şimdi gitme zamanı. |
|
