| Gold can't buy everything. |
Altın her şeyi satın alamaz. |
 |
| I'm the only one who knows where Tom hid the gold coins. |
Tom'un altın paraları nereye sakladığını bilen tek kişi benim. |
|
| Who do you think will win the gold medal? |
Altın madalyayı kimin kazanacağını düşünüyorsun? |
|
| Gold was discovered there. |
Altın orada keşfedildi. |
|
| Is this real gold? |
Bu gerçek altın mı? |
|
| Tom never told anyone where he hid the gold coins. |
Tom altın paraları nereye sakladığını hiç kimseye söylemedi. |
|
| They tried to take control of the gold market. |
Onlar altın piyasasını kontrol altına almaya çalıştılar. |
|
| There were not many doctors in the gold fields. |
Altın alanlarında çok sayıda doktor yoktu. |
|
| This is where Tom said he found the gold coin. |
Bu Tom'un altın parayı bulduğunu söylediği yer. |
|
| Dig a hole here and put the gold pieces into it. |
Burada bir çukur kazın ve içine altın parçaları koyun. |
|
| "Do you want to double your gold pieces?" "What do you mean?" |
"Altın parçalarını ikiye katlamak istiyor musun?" "Ne demek istiyorsun?" |
|
| Mary put on her gold earrings. |
Mary altın küpelerini taktı. |
|
| They awarded her a gold metal for her achievement. |
Başarısı için onu altın madalyayla ödüllendirdiler. |
|
| Tom doesn't have a gold credit card. |
Tom'un bir gold kredi kartı yok. |
|
| Tom had several bags of gold dust in the trunk of his car. |
Tom'un arabasının bagajında birkaç altın tozu torbası vardı. |
|
| Your money isn't backed by gold or some other valuable substance. |
Paranız, altın ya da başka bir değerli emtia ile desteklenmiyor. |
|
| Tom was reasonably certain that Mary had stolen his grandfather's gold watch. |
Tom, Mary'nin onun büyükbabasının altın saatini çaldığından oldukça emindi. |
|
| The Canadian women's hockey team won the gold medal. |
Kanadalı bayan hokey takımı altın madalya kazandı. |
|
| Tom wanted to tell Mary where he hid the gold coins, but John told him not to. |
Tom, altın paraları nereye sakladığını Mary'ye söylemek istedi fakat John ona yapmamasını söyledi. |
|
| She received the United Nations Gold Medal of Peace. |
O, Birleşmiş Milletler altın barış madalyası aldı. |
|
