Ich weiss, warum du nicht sprechen willst, ich will auch mit dir nicht sprechen. |
Neden konuşmak istemediğini biliyorum ben de seninle konuşmak istemiyorum. |
 |
Ich kann nur Englisch sprechen. |
Ben sadece İngilizce konuşabiliyorum. |
 |
Tom möchte doch nur sprechen. |
Tom sadece konuşmak istiyor. |
 |
Lassen Sie mich mit Tom sprechen. |
Tom'la konuşayım. |
 |
Ich muss mit ihm alleine sprechen. |
Onunla yalnız konuşmaya ihtiyacım var. |
 |
Tom kann nicht sprechen. |
Tom konuşamıyor. |
 |
Er kann Französisch sprechen. |
O Fransızca konuşabiliyor. |
 |
Könntest du ein bisschen langsamer sprechen? |
Biraz daha yavaş konuşabilir misin? |
 |
Das Französische ist schwerer zu schreiben als zu sprechen. |
Fransızca yazmak, konuşmaktan daha zordur. |
 |
Türkisch sprechen ist schwer für mich. |
Türkçe konuşmak benim için çok zor. |
 |
Hattest du eine Gelegenheit, mit Tom zu sprechen? |
Tom'la konuşmak için bir şans yakaladın mı? |
 |
Sprechen wir zuerst einmal über dich. |
Senin hakkında konuşalım önce. |
 |
Wie schade, dass wir nicht dieselbe Sprache sprechen. |
Ne yazık ki aynı dili konuşmuyoruz. |
 |
Manchmal sehne ich mich sehr danach, mit ihr zu sprechen. |
Bazen onunla konuşmayı çok özlüyorum. |
 |
Können wir dich eine Minute allein sprechen? |
Seninle bir dakika yalnız görüşebilir miyiz? |
 |
Nach dem Essen tranken sie ein paar Glas, und Tom fing an zu sprechen. |
Yemekten sonra birkaç bardak içtiler ve Tom konuşmaya başladı. |
 |
Für mich ist es leichter auf Türkisch zu schreiben. Türkisch zu sprechen ist ziemlich schwer. |
Benim için Türkçe'de yazı yazmak daha kolay. Türkçe konuşmak oldukça zor. |
 |