I haven't had a cold since I was fifteen. |
On beş yaşından beri soğuk almadım. |
|
Tom gave me the cold shoulder. |
Tom bana soğuk muamele yaptı. |
|
Tom was born on a cold winter morning. |
Tom, soğuk bir kış sabahı dünyaya geldi. |
|
You should wear a hat that covers your ears when it's cold outside. |
Dışarıda hava soğuk olduğunda kulaklarını kapatan bir şapka giymelisin. |
|
Tom asked me for a glass of cold water. |
Tom benden bir bardak soğuk su aldı. |
|
Tom splashed cold water on his face. |
Tom soğuk suyu yüzüne çarptı. |
|
I thought Boston was supposed to be cold. |
Boston'un soğuk olması gerektiğini düşünüyordum. |
|
Yesterday it was so cold that I stayed in the house. |
Dün hava o kadar soğuktu ki evde kaldım. |
|
Tom gave Mary the cold shoulder. |
Tom Mary'ye soğuk davrandı. |
|
In 1959, Cold War tensions eased a little. |
1959'da, Soğuk Savaş gerginliği biraz azaldı. |
|
Tom told Mary that it was too cold to go outside without a coat. |
Tom Mary'ye paltosuz dışarı gidilmeyecek kadar çok soğuk olduğunu söyledi. |
|
Jackson's eyes grew as cold as ice. |
Jackson'ın gözleri buz gibi soğuklaştı. |
|
Winter in this area was extremely cold. |
Kış bu alanda son derece soğuktu. |
|
The weather is cold all year round here. |
Burada tüm sene boyunca hava soğuktur. |
|
Tom poured cold water over himself to wake himself up. |
Tom kendini uyandırmak için kendi üzerine soğuk su döktü. |
|
Tom thinks he can get rid of his cold if he takes this medicine. |
Tom bu ilacı alırsa soğuk algınlığından kurtulabileceğini söylüyor. |
|
The landscape was cold and sharp as flint. |
Peyzaj çakmak taşı kadar soğuk ve keskin. |
|
Tom likes the extreme cold of Alaska. |
Tom Alaska'nın aşırı soğunu sever. |
|
Tom heard that Mary had caught a cold. |
Tom Mary'nin soğuk aldığını duydu. |
|
The cold wind blew in her face. |
Yüzüne soğuk rüzgar esti. |
|