Tom macht sich Sorgen, ob er sich, ohne zu weinen, verabschieden können wird. |
Tom ağlamadan vedalaşıp vedalaşamıyacağını merak ediyor. |
|
Weil sie sich im Dunklen fürchtete, kam sie zu ihrer Mutter gelaufen und klammerte sich an ihr fest. |
Karanlıktan korktuğu için annesinin yanına koşarak gitti ve ona sarıldı. |
|
Er bückte sich, um sich den Schuh zuzubinden. |
Ayakkabısını bağlamak için eğildi. |
|
Sie aß einen Apfel. |
Elma yedi. |
|
Hmm, einen Augenblick. |
Hımm, bir dakika. |
|
Es tut weh, einen Traum zu begraben. |
Bir rüyayı gömmek acı verir. |
|
Sie hat ihn einen Dummkopf genannt. |
Ona bir aptal dedi. |
|
Tom hatte einen Gedanken. |
Tom'un bir düşüncesi vardı. |
|
Es macht einen kleinen Unterschied. |
O, küçük bir fark yaratır. |
|
Sie hatte einen weißen Schal um. |
Üzerine beyaz bir şal aldı. |
|
Sie hat einen wunderschönen Pullover gehäkelt. |
Harika bir kazak ördü. |
|
Dir auch einen schönen Urlaub! |
Sana da iyi tatiller! |
|
Haben Sie wohl einen Stadtplan? |
Bir şehir planı var mı acaba? |
|
Ich kenne einen Briten namens Tom. |
Tom adında bir İngiliz tanıyorum. |
|
Herr Yusuf, trinken Sie einen Kaffee? |
Yusuf Bey, kahve içer misiniz? |
|
Beinahe hätte ich einen Unfall verursacht. |
Az kalsın elimden bir kaza çıkacaktı. |
|
Wirf bitte mal einen Blick drauf. |
Şuna bir göz at, lütfen. |
|
Ich habe mich in einen Malkurs eingeschrieben. |
Resim kursuna yazıldım. |
|
Das Vertrauen zwischen uns hat einen Riss bekommen. |
Aramızdaki güven bağını kopardın. |
|
Dauernd hatte Tom einen Klotz am Bein. |
Tom' un daima bir ayak bağı vardı. |
|