Tom didn't say a word to me all night. |
Tom bütün gece bana tek kelime söylemedi. |
|
I've always had trouble pronouncing that word. |
O kelimeyi telaffuz etmede her zaman sorun yaşadım. |
|
You gave me your word and you broke it. |
Bana söz verdin ve onu tutmadın. |
|
The word order needs to be changed. |
Sözcüklerin yeri değiştirilmeli. |
|
Tom hasn't said a word all morning. |
Tom bütün sabah tek kelime söylemedi. |
|
Tom is irritating because he always has to have the last word in any argument. |
Tom bir tartışmada her zaman son söze sahip olduğu için sinir bozucudur. |
|
The word "outage" is an outrage. |
"Kesinti" sözü bir hakarettir. |
|
Tom hasn't said a word all evening. |
Tom bütün akşam bir kelime söylemedi. |
|
Tom is the type of person who always has to have the last word. |
Tom son sözü söylemeden edemeyen türden bir insan. |
|
Tom is the kind of person who always has to have the last word. |
Tom her zaman son sözü söylemek zorunda kalan insan türüdür. |
|
Tom could trust Mary to keep her word. |
Tom Mary'nin sözünü tutacağına güvenebiliyordu. |
|
What was the first word you learned in French? |
Fransızcada öğrendiğin ilk kelime neydi? |
|
Tom doesn't believe a word of what Mary just said. |
Tom Mary'nin az önce söylediğinin bir kelimesine inanmıyor. |
|
He doesn't know the meaning of the word "fear". |
O, "fear" kelimesinin anlamını bilmiyor. |
|
The word takes on a somewhat different meaning when capitalized. |
Kelimeyi büyük harfle yazınca anlamı biraz daha farklı oluyor. |
|
Most of the people can't learn a word if they don't listen at least once. |
Çoğu insan, bir kelimeyi en az bir kere duymadan öğrenemez. |
|
Tom didn't utter a single word. |
Tom tek bir kelime söylemedi. |
|
Tom doesn't speak a word of French. |
Tom tek kelime Fransızca konuşmaz. |
|
Having 70 letters, "muvaffakiyetsizleştiricileştiriveremeyebileceklerimizdenmişsinizcesine" is the longest word in Turkish. |
70 harf içeren "muvaffakiyetsizleştiricileştiriveremeyebileceklerimizdenmişsinizcesine", Türkçedeki en uzun kelimedir. |
|
Tom couldn't understand a single word of what Mary said. |
Tom, Mary'nin söylediğinden bir kelime anlamadı. |
|