| Tom came in through the front door. |
Tom ön kapıdan geldi. |
 |
| I don't want to argue about this in front of everybody. |
Herkesin önünde bu konuda tartışmak istemiyorum. |
|
| Tom is probably just outside the front door. |
Tom muhtemelen tam ön kapının dışında. |
|
| Tom sat down in front of his computer. |
Tom bilgisayarın önünde oturdu. |
|
| Tom always sits in the front row. |
Tom her zaman ön sırada oturur. |
|
| There was a welcome mat in front of the door. |
Kapının önünde bir paspas vardı. |
|
| Tom sat down on the log in front of the campfire. |
Tom kamp ateşinin önündeki kütüğe oturdu. |
|
| We can talk in front of Tom. |
Tom'un önünde konuşabiliriz. |
|
| You can talk in front of me. |
Benim önümde konuşabilirsin. |
|
| Tom put his hands up in front of him. |
Tom onun önünde ellerini havaya kaldırdı. |
|
| It happened right in front of us. |
O tam bizim önümüzde oldu. |
|
| Tom likes to sit up front. |
Tom önde oturmayı seviyor. |
|
| There's a BMW parked out front. |
Dışarıda ön tarafta park edilmiş bir BMW var. |
|
| We can talk in front of her. |
Onun önünde konuşabiliriz. |
|
| We can talk in front of him. |
Onun önünde konuşabiliriz. |
|
| We can talk in front of them. |
Onların önünde konuşabiliriz. |
|
| Tom and Mary usually like to sit in the front row. |
Tom ve Mary genellikle ön sırada oturmaktan hoşlanırlar. |
|
| They were arguing about who should sit in front. |
Önde kim oturacak diye münakaşa ediyorlardı. |
|
| Wow, you're on the front page! |
Vay, sen ön sayfadasın! |
|
| Tom went out the front door. |
Tom ön kapıdan dışarı çıktı. |
|
