| Tom's car is still parked out front. |
Tom'un arabası hâlâ ön tarafta park ediliyor. |
 |
| There's no front door. |
Ön kapı yok. |
|
| Tom has got his whole life in front of him. |
Tom bütün hayatını onun önünde geçirdi. |
|
| She spaced out in front of the TV. |
Televizyonun karşısında daldı. |
|
| Just stay in front of me. |
Sadece benim önümde kal. |
|
| Tom answered his front door. |
Tom ön kapısına baktı. |
|
| Tom unlocked the front gate. |
Tom ön kapının kilidini açtı. |
|
| Tom criticized Mary in front of everyone. |
Tom herkesin önünde Mary'yi eleştirdi. |
|
| Tom dug a hole in his front yard. |
Tom ön avlusunda bir çukur kazdı. |
|
| Tom walked in through the front door. |
Tom ön kapıdan içeri girdi. |
|
| I can't sing in front of people. |
İnsanların karşısında şarkı söyleyemem. |
|
| The car parked in front of your house is Tom's. |
Senin evinin önünde park etmiş araba Tom'un. |
|
| Tom warmed himself in front of the fire. |
Tom ateşin önünde kendini ısıttı. |
|
| I prefer to sit in the front row near the window next to Tom. |
Pencerenin yanında olan ön sırada Tom'un yanına oturmayı tercih ediyorum |
|
| Tom put some food in front of Mary. |
Tom Mary'nin önüne biraz yiyecek koydu. |
|
| Tom undressed in front of the mirror. |
Tom aynanın önünde elbiselerini çıkardı. |
|
| The waiter set a coffee cup in front of Tom. |
Garson Tom'un önüne bir kahve fincanı koydu. |
|
| The bartender set a drink in front of Tom. |
Barmen Tom'un önüne bir içki koydu. |
|
| The left front tire looks low. |
Sol ön lastik düşük görünüyor. |
|
| You made the front page. |
Sen ön sayfayı yaptın. |
|
