| They make the sandwich right in front of you. |
Tam senin önünde sandviç yaparlar. |
 |
| Tom is sitting on the front steps. |
Tom ön basamaklarda oturuyor. |
|
| Tom set a drink in front of Mary. |
Tom Mary'nin önüne bir içki koydu. |
|
| Tom put a cup of hot coffee in front of Mary. |
Tom Mary'nin önüne bir fincan sıcak kahve koydu. |
|
| Tom opened the front door to let the dog out. |
Tom köpeği dışarı bırakmak için ön kapıyı açtı. |
|
| The cat curled up in front of the fire. |
Kedi ateşin önünde kıvrıldı. |
|
| Even though I'd been trying to avoid Tom, I ran into him in front of the library. |
Tom'dan kaçınmaya çalışmama rağmen, kütüphanenin önünde ona rastladım. |
|
| The guide sat at the front right of the raft. |
Rehber salın ön sağında oturdu. |
|
| She bent awkwardly in front of me. |
O beceriksizce önümde eğildi. |
|
| Tom waited on the front porch for Mary. |
Tom ön sundurmada Mary'yi bekledi. |
|
| I was stunned when the bomb blew in front of me. |
Önümde bomba patladığı zaman şaşırdım. |
|
| Tom told me to meet him in front of the theater. |
Tom onu tiyatronun önünde karşılamamı söyledi. |
|
| The cat waited in front of the mousehole for over ten minutes. |
Kedi, fare deliğinin önünde on dakikayı aşkın bekledi. |
|
| Tom told us not to park in front of his house. |
Tom evinin önünde park etmememizi söyledi. |
|
| Tom asked me who the man standing in front of the statue was. |
Tom bana heykelin önünde duran adamın kim olduğunu sordu. |
|
| Tom was standing in front of the kitchen sink. |
Tom mutfak lavabosunun önünde duruyordu. |
|
| I'll meet you in front of the post office. |
Seni postanenin önünde karşılayacağım. |
|
| There is a black BMW parked in front of your house. |
Evinin önüne park edilmiş siyah bir BMW var. |
|
| I have two keys for the front door, but I can't find either. |
Ön kapı için iki anahtarım var ama ikisini de bulamıyorum. |
|
| Were you and Tom kissing in front of the house last night? |
Dün gece sen ve Tom evin önünde öpüşüyor muydunuz? |
|
