| Tom complained at the front desk about the noise. |
Tom ön masada gürültü ile ilgili şikâyet etti. |
 |
| Tom crossed the lawn to the front door. |
Tom ön kapıya doğru çimden geçti. |
|
| Tom eats anything Mary puts in front of him. |
Tom Mary'nin önüne koyduğu şeyi yer. |
|
| Tom forgot to lock the front door. |
Tom ön kapıyı kilitlemeyi unuttu. |
|
| Tom heard the front door slam. |
Tom ön kapının çarptığını duydu. |
|
| Tom looked down at the plate of food in front of him. |
Tom önündeki yemek tabağına baktı. |
|
| Tom is in the kitchen, standing in front of the refrigerator. |
Tom mutfakta, buzdolabının önünde duruyor. |
|
| I thought Tom might be waiting for us in front of the station. |
Tom'un istasyonun önünde bizi bekleyebileceğini düşündüm. |
|
| Tom was gunned down on the sidewalk in front of his house. |
Tom evinin önünde kaldırımda vuruldu. |
|
| I agreed to meet Tom in front of the station. |
İstasyonun önünde Tom'u karşılamayı kabul ettim. |
|
| I spend too much time in front of my mirror. |
Aynamın önünde çok fazla vakit harcıyorum. |
|
| The street in front of our house is empty. |
Evimizin önündeki cadde boş. |
|
| Tom was shot dead in front of his house. |
Tom evinin önünde vurularak öldürüldü. |
|
| Tom made a dash for the front door. |
Tom ön kapı için bir çizgi yaptı. |
|
| Tom's truck is still parked in front of the supermarket. |
Tom'un kamyoneti hâlâ super marketin önünde park ediliyor. |
|
| Mary's self-conscious about the gap between her front teeth. |
Meryem ön dişlerinin ayrık olmasından utanıyor. |
|
| The man at the front desk gave Tom his room key. |
Ön masadaki adam Tom'a oda anahtarını verdi. |
|
| I knocked on the front door, but there was no answer. |
Ön kapıyı çaldım ama cevap yoktu. |
|
| Pick me up 2:30 in front of the main gate. |
Saat 2.30'da ana kapının önünden beni al. |
|
| Tom parked the truck in front of Mary's house. |
Tom kamyonu Mary'nin evinin önünde park etti. |
|
